Kuşlar (The Birds,1963)



Not: Bu yazı filmin tematik akışı ile ilgili bilgi içermektedir.
Alfred Hitchcock’un 1963 yapımı filmi. Film Hitchcock kamerasının ustalaştığı sahnelerle bezili. Örneğin, Mitch’inMelanie ile akşam yemeği için evinde buluştuğu sırada Lydia’nın telefonda konuşurken arkada duran Melanie veMitch bize mimari estetiğini andıran zevkler yaşatır. Hatta tam o sahnede Mitch simetrik olarak yer değiştirir ve mimari simetriyi daha iyi anlayabilir hale geliriz. Mimaride de sinemada da sanatsal deneyimimiz zamanla alakalıdır. Melanie Daniels’ın bir kuş dükkanına gidip, sipariş ettiği kuşun durumunu sorması ile başlar film. Kuşların meta olduğu, alınıp satıldığı bir yerde. Yani bir kuş pazarında. Hapsedilmiş köleleştirilmiş kuşların bulunduğu bir cezaevinde…
Avukat olan MitchMelanie ile bu dükkanda tanışır. Mitch ‘adalet’ yanlısıdır. İnsanları savunur.  Kuşların bu gibi dükkanlarda insanlar tarafından köleleştirildiğini söyler. Ama O da neticede dükkana muhabbet kuşu bakmaya gelmiştir. Mitch’in adalet söylemi sloganiktir. Filmin ilerlemesiyle çürütülür. Karısını başından altı kez vurarak öldüren bir adamın müvekkilliğini yaptığı ortaya çıkar. Dolayısıyla amaç para olunca adaletin de piyasası oluşur elbet. Alışılagelmiş olandan insan kaçamaz. Sorgulamadığı sürece. Çünkü alışılagelmiş olan piyasayı belirler ve o piyasada her şey ama her şey metalaştırılır. İnsanların kuşlar üzerindeki tahakküm hakkı onlardan akıllı olmalardan kaynaklanır. Gücün kaynağı değişir sadece. Kullanım yönü değişmez: Hükümranlık! Filmin seyri içerisinde hükümranlığın nasıl da ‘sürü zekası’nı kullanan kuşların eline geçtiğini görürüz. İnsanların ‘akıl’ iddialarına kuşlar sürü zekasıyla karşılık verir, bir cephede elde edilen denklik farklı cepheler açacaktır doğal olarak. Diğer cephe fiziksel güçtür. İnsandan atletik olarak güçlü olan kuşlarla bu cephede baş edilemeyince ordu devreye girer. Hükümranlık sahası şehirde hala insandandır fakat doğaya şehirden daha yakın olan kasabalarda tek tek kuşların eline geçmeye başlamaktadır. Çünkü sürü zekası kuşlarda birliği getirir. Kargalar, martılar, serçeler ilginç bir şekilde organize olmuştur ve planlı saldırılar gerçekleştirmektedirler. Radyodan edilen anonslardan ise insanların tehlike kendi kapılarının önüne gelmeden çok fazla birbirlerini umursamadıklarını anlarız. Bunu kasaba içerisinde dahi gözleriz. Tehlikeyi yaşayan Melanie’ye kimse inanmaz ta ki tehlikeyi kendileri de yaşayıp hissedene kadar. Bu defa da kasabaya uğursuzluk getirmekle suçlanan bir şeytandır insanların gözünde. İnsanlar hala bir araya gelemez, bunun için tek şart tehlikenin daha da büyümesidir. Evet, ortak düşman insanları bir araya getirir, tıpkıMelanie ve Lydia’nın bir araya gelişi gibi. Bu bir araya gelişi daha önce de Annie ve Melanie’nin Lydia’yı ‘gizli ortak düşman’ ilan ettiği konuşmalarda da görmek mümkündür.
Filmde tür vurgusu değişik biçimlerde yapılmıştır. Farklı tür kuşlar insanlara karşı bir araya gelmiş iken insanlar tek bir tür olmasına karşın aralarında sürekli olarak farklılıklar oluşturup türlere bölünebilmektedir. Annie ile Melanie’nin sohbetinde hepsi de kadın olmasına rağmen, ortada sahip olunması gereken bir erkek olduğunda karşıt cepheler oluşup, farklı türlere bölünüldüğünü çok rahat görebiliriz. Ayrıca annesinin oğlu üzerindeki tahakkümü de farklı bir mülkiyet sorunudur. Burada da üç kadın arasında erkek metalaştırılır. Bir başka ‘ötekileştirme’ Melanie’ye karşı kasabanın dışından olduğu için yapılır. Şeytan ilan edilir, tüm başa gelenlerin günah keçisidir sadece şehirden, yani günahın, suçun olduğu yerden veya kasabanın dışında bir yerden geldiği için. Şehir kuşların hapsedildiği bir cezaevidir. İntikam ise kuşların özgür olabildiği doğaya daha yakın olan kasabada alınır. Aslında kasaba halkınınMelanie’ye şeytan ithamını haklı çıkartacak olan Melanie’nin şehirdeki günahı, kafeste getirdiği muhabbet kuşlarıyla kasabaya taşımasıdır. Olaylar da zaten bundan sonra başlamaktadır.
Filmin sonunda Cathy’nin muhabbet kuşlarını “Onlar bir şey yapmadı” diyerek şehre götürmek istemesi ise manidardır. Halbuki o kuşlar tercih yapacak durumda değillerdir, çünkü zindandadırlar. Serbest bırakıldıklarında muhtemelen kuşların özgürlük savaşına katılacaklardır. Aslında bir şey yapmadı değil, bir şey yapamamışlardır. Sonunda  günaha dönüş yaşanır. Yani şehre. Hem de kafesteki muhabbet kuşlarıyla. İnsan değişmez ki ne de olsa ordu müdahele etmeye başlamıştır. Gücün tekrar insanın eline geçeceğinin ipuçlarıyla kapanır perde. Kuş gibi kafese kapandığı kendi evinde dahi kontrolü sağlayamaz hale gelmiş olan insanın güçsüzlüğü çıkar ortaya. Halbuki insan gücü ister, güce tapar. İnsanın tek gücü hükümran olabilmesindendir. Hükümran olabildiği şehre kaçar, yani tanrısallaşabildiği tek yere. Kasabada güç şimdilik kuşlardadır, tanrı orada kuşlardan yanadır. Yani doğadan, doğal olandan…

Kuşlar (The Birds,1963) için “0 yorum” bulunmaktadır.

Bu Bir 'WebPlusBlog' Ürünü Olup Tüm Hakları Saklıdır®www.webplusblog.blogspot.com