Beş Şehir



PolisGüneş’in Oğlu ve Leyla ile Mecnun‘un yönetmeni Onur Ünlü‘nün filmi olan Beş Şehir, beş karakter üzerinden örgülenen bir hikaye demeti sunuyor. Filmde Ünlü’nün karakterci anlayışını çalıştığı kişilerde de görmek mümkün. Güneş’in Oğlu‘nda yer verdiği Bülent Emin Yarar‘ı, Leyla ile Mecnun‘da çalıştığı Beste Bereket ve Ege Tanman‘ı bu filmde de görüyoruz. 
Film doğal bir manzarayı andıran bir ortamda kameranın gezinmesiyle başlar. Kamera adeta nereye gideceğini bilmeksizin yeşilliklere bakmaktadır ki aniden hızlıca geçen trene takılır, trenin peşinden gider ve hikayeler başlar. Ünlü’nün objektifi bizi tren metaforuyla, trenin yolcuları şehirlere taşıdığı gibi, beş kişinin şehrine, yani dünyasına taşır. Karakterleri tanırken onların da zaman zaman trenle iç içe geçtiklerini ve bir şekilde hayatlarının bir yerinde kesiştiklerini ve hatta hayatlarının tren yolunda sona erdiğine şahit oluruz. Ve yine tren yollarının bir makasta ayrılıp, istasyonda tekrar kesiştiği gibi karakterlerin yollarının da bir şekilde iç içe geçip kesiştiğini görürüz. Başka bir açıdan da bakarsak, karakterlerin hayatların iç içe geçişini filmin başındaki sahneyle de açıklayabiliriz. Kamera nasıl trene takılıp şehre doğru yolculuğa çıkardıysa bizi, film de böyledir. Bir karakterden yola çıkan objektif, daha sonra o karakterin hayatında yer edinmiş birine takılır ve başka bir hikayeye geçer. Geçtiği hikaye içinde de başka bir karaktere rastlar ve O’na takılır bu sefer de.
 
Aydın karakteriyle gerçeklik duygumuzu değiştirir, bizi farklı bir perspektife sürükler Ünlü. Tıpkı Aydın’ın Mehtap’la konuştuğunu sandığımız çay bahçesi sahnesi gibi. Aydın’ın başka, Mehtap’ın başka bir yerde oturduğunu fark ettiğimizde aslında bir çok şeyin zannedilenden çok farklı olduğunu görürüz. Ve genellikle mağdur perspektifinden verilen acı duygusu, bu defa Aydın’la yerini suçlunun vicdan azabını görmemizi sağlayan bir bakışa bırakır. Aydın’ın yaşadığı şehirde de, diğer karakterlerin yaşadıkları şehirlerde de mekansal olarak farklılıklar bulunsa da, insan hep aynı insan olduğu için adaletsizlikler, zulümler ve sahtekarlıklar her yerde değişmez bir hayat kuralı olarak işlemektedir. Yapılan hesaplı ve sinsi planlar (Tevfik öğretmenin kardeşinin ve karısının planı), kapıya dayanan alacaklılar(Aydın’ın ev sahibi), insanların, şehrin yani kalabalıkların umursamazlığı değişmez. Şevket’in bu umursamazlık karşısında kedi ile arkadaşlık etmesi manidardır. 
Filmle ilgili dikkati çeken en önemli olgu da Onur Ünlü’nün karakterciliğinden çok kendi karakteri ile örülü ve ilgili olan ölüm kavramının incelenmesi ve irdelenişinin yine mevcut olması. Polis‘te kendi ölümünü beklerken ölmeden tüm sevdiklerini kaybeden bir karaktere odaklanırken, Güneş’in Oğlu‘nda bedenen ölmek ve ruhen yaşamak, kendinde ölmek, farklı bedenlerde yaşamak ve başkalarını anlamak üzerine odaklanmıştır. Beş Şehir‘de ise yine kendi ölümlerini bekleyen insanların başkalarının acılarına duyarsızlığını, kendi acılarının ise başkaları tarafından yok sayılışını görürüz. Bu defa vicdan azabı sorgulamalarıyla karşımıza gelen ölüm yine salt ve sade bir biçimde karşımıza çıkar. Beklenenin aksine ve aniden karşımıza çıkan ölüm, Beş Şehir‘de aşk ve vicdanla harmanlanarak sunulmuştur.
 
Leyla ile Mecnun‘da da sık sık işlenen ‘çay’ olgusu Beş Şehir‘de de görülür. Aydın Mehtap’ı konuşmak için çay içmeye davet etmeye çalışır. Hayatın tam ortasındaki bizi ifade eden bir olgudur çay. Buz gibi duvarlarla örülmüş şehirlerin soğukluğundan onun sıcaklığına, yalnız oturduğumuz çay bahçelerindeki ıssızlığımızdan onun dostluğuna, tatsız tuzsuz acılarla yoğrulmuş hayatlarımızdan onun tadına ve şekerine sığınırız. Leyla ile Mecnun‘da "O adam kötü olabilir mi? Baksana çay içiyor." ile belirtilen çay vurgusu burada kedinin diliyle, tam tersi bir açıdan ama şehrin yalnızlığa bakış açısını da ifade eder bir tarzda verilmiştir:

Şevket: Hiç ilgilenmedi benimle (diğer "Beş Şehir" karakterlerinden biri olan Dilek’i kastediyor)… Çay içmeye davet ettim, oraya da gelmedi.
Kedi: Eee, çaydan.
Şevket: Ne çayı, ne ilgisi var?
Kedi: Çaydan, çaydan… Bu durumlarda kahve her zaman daha çok işe yarar. Bak, çayda kadınları rahatsız eden bir şey, böyle yerel bir tını var.
Şevket: Yerel mi? Ne alâkası var. Çay yerel, kahve değil mi?
Kedi: Bak, “Benimle kahve içer misin sorusu, bütün kadınlarda, hepsinde aynı rahatlatıcı çağrışımı yapar; beyaz fincan, porselen, şık, mayhoş aroma kokusu, hele Latin ezgileri heheeeyy neler neler..Ama çay, çay böyle “başarısız erkek” gibi bişiy demek çay.
Şevket: Bence artık Heidegger okuma; kafan iyice Naziler gibi çalışmaya başladı.

Beş Şehir için “0 yorum” bulunmaktadır.

Bu Bir 'WebPlusBlog' Ürünü Olup Tüm Hakları Saklıdır®www.webplusblog.blogspot.com