Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi



Zaman, insanın en çaresiz kaldığı kavramdır belki de. İşte bu yüzden bir saat ustasının, tren istasyonuna, 2. Dünya Savaşı’na olan üzüntüsünü belirtmek için yaptığı tersine çalışan saatle başlar hikaye… Bir çok pişmanlıklarda olduğu gibi; zamanı tersine çevirmek ve “tecrübe denen o en pahalı öğretmene haksızlık ederek” deneyimlemiş gibi o hatayı yapmamış olmak isteriz.
İsteriz de… 2. Dünya Savaşı’nda ölen çocukları geri getirmek için tersine çalışan bu saat, diğer saatlerin umurunda olmadan beyhude tersine çalışmaya başlar. Fakat çirkin bir bebeğin doğuşuyla bu mucize kısmen de olsa gerçekleşir. İlahi adaletin ifadesi olsa gerek bu da çirkin ördek yavrusuna benzer hikayedir… Ana çerçevede işlenen konu tersine bir hayat yaşama ütopyasıdır. Hollywood için orijinal olan bu hikayeyi biz yıllar önce ünlü şairimiz Can YÜCEL den okumuştuk*.
Benjamin’in tersine yaşaması yaşadığımız karmaşayı anlatmanın güçlendirilmiş bir anlatımıdır aslında. Nedir bu? Bir türlü içinde bulunduğumuz zamana ait olamamaktır. Birinin diğerinden önce sevmesi ve diğerinin daha çok sevilmesidir öbürünün acısı. Zamanı farklı hızlarda yaşamak da aşkın olgunluğunu aynı anda yaşayamamak ve belki bu nedenle bir trenin kaçmasından dolayı bindiğimiz başka bir treni kendi kaderimiz sanmak… Bu düşünce kapılarının ardında kaybolmak…
İnkar edilmeyenler dışında kimin hikayesi normaldir ki? Herkesin bir tek benim başıma mı gelir dediği zamanlı zamansız kim bilir ne hikayeleri vardır…
Ve bir lanet ki; İnsanların acılar karşısındaki unutkanlığı, pişmanlıkları beslemeye devam eder…
                                                                                                                                                                                                                                                  Murat Ziya Öztürk
*Hayatı Tersten Yaşamak
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mi ?
Cami’de uyanıyorsunuz. 

Bir tahta sandık içersinde, 
Herkes karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. 

Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, 

Çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, 

Aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. 
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev….
Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. 

Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. 

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün
size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın
kol saati veriyor patronunuz.. 

Ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir
insan olarak ise başlıyorsunuz. 

Herkes karsınızda el pençe divan…
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. 
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade… 

Aman ne güzel günler başlıyor…
Derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur diyor. 

Bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, isi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun…

" Keyfe bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi
götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık…
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı
bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde
hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya
dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor,
sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir
ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir
hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir
Olayla hayatiniz bitiyor…

Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi için “0 yorum” bulunmaktadır.

Bu Bir 'WebPlusBlog' Ürünü Olup Tüm Hakları Saklıdır®www.webplusblog.blogspot.com